30 Aralık 2010 Perşembe

YOĞUN BAKIM



Bir insan düşünün ki, ileri derecede akciğer hastası. O derece ki, ömür boyu solunum cihazına bağımlı olarak yaşamak zorunda. Üstelik, bir de böbrek yetmezliği sorunu var. Sık sık diyaliz makinesine bağlanması gerekiyor. Ayrıca, kalp yetmezliği gibi başkaca problemleri de mevcut. O yüzden pacemaker, yani kalb pili kullanıyor. Dahası, kanser...
Düşünün ki, böylesine büyük sağlık sorunları bulunan bu hastanın bütün masraflarını karşılayan biri var ve onun tedavisini aksamadan yaptırtıyor.
Bütün servetini bile feda etse karşılayamayacağı bu tedavi giderlerini üstlenen ve yaşamasını sağlayan kişiye karşı, o hastaya ne yapmak düşer?
Aslında sağlıklı olduğunu ve bu tedavilere ihtiyacı olmadığını söyleyebilir mi meselâ? “Benim ona hiçbir minnet borcum yok” diyebilir mi?
Yoksa yatıp kalkıp o kişiye teşekkür eder, gelene gidene ondan söz eder mi?
“Elbette sonuncusu!” dediğinizi duyar gibiyim.
Gelin görün ki, sonuç hiç de umduğunuz gibi değil.
Aslında hepimiz tam da o hastanın durumunda iken, sonuç hiç de olması gereken şekilde gerçekleşmiyor.
Her birimiz, adına atmosfer dediğimiz solunum cihazına bağımlı yaşıyoruz. Kalbimizin çalışabilmesi için, onun içindeki bir odaktan yayılan uyarılara muhtacız. Vücudumuzda her saniye bir kanser hücresi oluşuyor, her an kanserle burun buruna geliyoruz ve ancak vücudumuza yerleştirilmiş savunma sisteminin çalışmasıyla bu habis hücrelerden kurtulabiliyoruz.
Saymaya bile ömrümüzün yetmeyeceği nice iyilik ve lütuf, üstelik ücretsiz olarak, bizlere verilip duruyor.
Kısacası, bizi seven Biri var ve bedelini ödemekten aciz olduğumuz bunca nimet için bizden sadece O’na teşekkür etmemiz isteniyor.
Ve‘yoğun bakım’ masraflarımızı karşılayan bu Zâtın adını bize veren Elçisi (sav) bu teşekkürün adının ubudiyet, adresinin ise namaz olduğunu bildiriyor.
Çok mu dersiniz?
Üstüne üstlük, böyle yapıldığı takdirde bir de ebedî bir hayat vaad edildiği halde, bu kadarlık bir teşekkür talebi çok mudur sahi?
Aykut Tanrıkulu

13 Aralık 2010 Pazartesi

EY İNSAN


Emin misin? Yağmurun birgün kesilmeyeceğinden, hiç bitmez görünen hayat ırmağının birgün kurumayacağından, seni alıp diyârdan diyâra gezdiren rüzgârın duruvermeyeceğinden?
Emin misin? Hep atan yüreğinin duruvermeyeceğinden, gören gözünün hep göreceğinden, duyan kulağının hep duyacağından?
Emin misin? "Ben olmazsam olmaz" dediğin işlerin asla sensiz yapılamayacağından, sen olmazsan dünyanın duruvereceğinden, seslendiğinde titrettiğin sandığın şu dağların hep emrinde olacağından?
Emin misin? Sana uzanan ellerin hep yanında olacağından, yüreğini verdiklerinin birgün sırtlarını dönüp gidivermeyeceğinden?
Emin misin? Emaneti bir gün sahibine gönül rahatlığıyla verebileceğinden, gönlünün içindeki putları bir bir yıktığından, mahşer günü utananlardan olmayacağından?
Emin misin? "Cennetlere götürün beni" dediğin yolda giderken arkada gözü yaşlı bir gönlü kırık bırakmadığından ve o gönlün seni Hakk divanında tutmayacağından?
Emin misin? Dağların, taşların, semâların birgün senin arkandan ağlayacağından. Nefs ve şeytana hadlerini bildirdiğinden?
Emin misin? Elest meclisinde imzaladığın anlaşmaya bir ömür sadık kalabildiğinden, Allah (cc)’ın sevdiğini sevip, O’nu bütün kalbinle sevebildiğinden?
Emin misin? Boynuzsuz koyunun boynuzlu koyundan hakkını alacağı o günde; balıklardan kuşlara, ağaçlardan güneşlere üzerindeki mesajları okuyup anlamadığın yaratılmışların senden şikâyetçi olmayacağından?
Emin misin? "Sana bugünü haber veren ve hazırlık yapmanı öğütleyen bir uyarıcı gelmedi mi?" ilâhî beyanına maruz kalmayacağından?
Emin misin? İhlâsla büyütüyorum dediğin amel ağacına, gösteriş, kibir, gıybet ateşlerinden bir kıvılcım dahi bulaştırmadığından?
Emin misin? Sana hep açık duran ilâhî kapıların birgün kapanmayacağından ve şaşırıp kalmayacağından?
Emin misin? İlahî rızayı uzaklarda ararken, yanı başındaki yetim çocuğun gözlerindeki ışıkta, okşamayı bekleyen saçlarında saklı olmadığından?
Emin misin? Ebedî kurtuluş reçetesinin çöllerde kalmış şu kurak gönüllere taşıyacağın suyla yazılmayacağından? Karanlığın içinde kaybolup giden çığlıkları duyabildiğinden, yüreğindeki ışıktan başkalarına da verebildiğinden?
Emin misin? Güzel bir hayat yaşadığından, yapabileceğin her şeyi yaptığından?
Emin misin? Bütün bunlar için bir daha fırsatın olacağından?
Sahi emin misin?
Ayşegül Aygün

5 Aralık 2010 Pazar

VE METİN HAKKA YÜRÜDÜ


2 gündür burada yoktuk ve gidişimizin sebebi metin kardeşimizi kaybedişimiz oldu.....

8-9 ay gibi bir süredir kanserle mücadele eden ve sevdikleri tarafından büyük ilgi gören Metin Kurt'çu hakka yürüdü. Geride üzüntülü bir eş ve hiçbir şeyden haberi olmayan beş aylık bir yavru kaldı. Ve pek tabiki kanserle mücadelesinde onu bir an bile yalnız bırakmayan babası, annesi, kayınpederi, kardeşleri ve tüm akrabaları kaldı geride. Genç bir yaşamın bu şekilde sonlanması tüm sevenlerini üzdü. Ancak Haktan gelen emre hepimizin boynu kıldan inceydi. Allah her ne yaparsa iyi yapardı ve Metin içinde en iyi kararı vermişti. Sevenlerine kalan ise onu son yolculuğuna en iyi şekilde uğurlamak ve anısını yaşatmak.
Cenazesine tüm sevenleri ve çok uzaklardan gelen gönülleri fethedilmiş arkadaşları katıldılar. Oldukça kalabalık ve hüzünlü eller üzerinde son istirahatgahına götürüldü. Son görevleri herkes birlikte yaptı. Ellerden hiç düşmedi ve hiçkimse hizmet etmekten geri durmadı.
Genç bir yaşam daha son buldu. Metin Kurt'çu mücadelesinde Hakkın emrine teslim oldu. Bundan sonra biz sevenlerine düşen görev onu hayırla ve hakkıyla yadetmek geride bıraktığı eş ve çocuğuna sahip çıkmak olacaktır. Metin onları düşünmüştü. Bizimde düşünmemiz gereken onlar ve Metin'in anısıdır.
İnanıyoruz ki ölüm dünya hayatını ahiret hayatına bağlayan bir geçittir. Biz Metin'i iyi biliriz ve iyi şekilde yad ederiz. Dileriz ki gök ehlide metini hayırla yadetsin.
Tüm sevenlerinin başı sağolsun. Onu tanımak bahtiyarlığına erişen herkes dileriz onu unutmasın. Onunla birlikte ölüm hep hatırımızda olsun. Öyle ki “Zevkleri ortadan kaldıran ölümü çok hatırlayın” buyruğu hiç aklımızında çıkmasın.
İnna lillahi ve inna ileyhi raciun, Allahtan geldik ve yine ona dönücüleriz.