25 Nisan 2012 Çarşamba

Cici Bir Çekiliş Var :))

Arkadaşlar sizlere yeni bir çekilişi duyurmak istiyorum.BLog sahibi arkadaşımız yaptığı çekilişte çok cici kurabiye kalıpları hediye ediyor.Hadi Bakalım Ya Nasip diyerek katıldım.Sayfaya ulaşmak için : turkishfoodsanddesserts.blogspot.com çekiliş sayfası

19 Nisan 2012 Perşembe

ÜÇÜ BİR ARADA

Yepyeni bir günden Merhaba diyerek başlamak güzel olurdu sanırım ama bize yine yepyeni bir akşamdan Merhaba diyerek başlamak nasipmiş. Geçtiğimiz hafta annem kroner yoğun bakımda yattığından dolayı bizi bir hayli üzmüştü. Bu hafta sonu onu ziyarete gittik aile olarak. Çok şükür eskisine göre daha iyi kolestrol çıkmış. Doktorda perhiz yapması karşılığında ilaç vermeyeceğini söylemiş. Allah hayırlı şifalar versin. Bizde uzun zamandır Yusuf'un isteyip gidemediği eğlence yada oyun merkezi olan Yunus AVM'nin eğlence salonuna gittik. Yusufla Hamza oldukça eğlendiler. Hamza biraz uykulu idi sanırım pek tadını çıkaramadı diyebilirim. Ama Yusuf uzun süredir istediği hatta çok istediği amacına kavuştu ve eğlendi. Bir kaç fotoğrafı tek bir fotoğrafta birleştirip kompozisyon yapmak oldukça güç en azından benim gibi bir acemi için. Yusuf bildiğiniz gibi 1. sınıfa gidiyor ve okuma yazmayı öğrendiler. Bu nedenle Okuma Bayramı adını verdikleri etkinlik vardı. Normalde yemek yemek konusunda geçinmesi zor biri olan Yusuf buradaki yemekleri, pastaları, meyve suyunu çok sevmiş olacak ki hepsini bitirdi ve görülmemiş bir iştah vardı kendisinde. Diğer görüntü yemek alım faslından kalabalık bir görüntü. Yusuf'u gece uyutmak bir hayli güç. Zorla yatırıyoruz desek yerinde tabir olur. Gerçi sanırım tüm çocuklar için böyle ama. Sol alttaki resimde ise 30 sn felan önce uyumayacağım baba deyip yastığa sırtını yaslamasıyla uyuması arasında 30 saniye geçmeden rüyalar alemine yolculuğa çıkan bir Yusuf görüyoruz. Diğerini söylemeye gerek yok eğlence merkezindeki mini havuzdaki kolla döndürülen çarklı kayık ve eğlendiği her halinden belli olan Yusuf ve bir süre çekişme ve yarışma heyecanı yaşadıkları bir başka erkek çocuğu :) Hamza ayrı bir alem. Gerçi her insan bir alem olduğu için Hamzada kendine has bir alem. Uykulu olduğu için helikoptere bindiği sırada gülümse sözüme verdiği poz komik geldi bana :) Diğeri Ejderha üzerinde eğlenirken süresi dolduğunda durması üzerine yüzünde oluşan şaşkınlık ifadesi ile birlikte düğmeye basarken... Okuma Bayramı'ndaki yemek esnasında meyve suyu isterken bir görüntü eşlik ediyor bize... Büyükbabasını ziyareti esnasında oyun oynarken ve doyasıya eğlendiği sırada alınan bir poz zeminimizi oluşturuyor. Bu sıralarda Hamza oldukça gelişme gösteriyor. Kullandığı kelimeler çoğalıyor. Renkleri öğreniyor. Daha uyumlu ve daha neşeli... Daim olur ve artar inş. Üçü bir arada'nın son zinciri Davut. Şuanda onun hakkında pek bilgi sahibi olamıyoruz :) Çok hoş gülüyor. Sürekli ilgi istiyor. Uykuları düzene girdi. Kendi kendine yüzükoyun yere bırakıldığında dönebiliyor. Konuştuğunda senin kucağına gelmek istiyor ve hareketleniyor. Ağabeylerine sevgiyle gülen ve ağabeylerinden sevgi gören bir kardeş... :) Babaları :)

1 Nisan 2012 Pazar

İYİLİK ADINA


Karakışın tüm ağırlığıyla kentin üzerinde egemen olduğu günlerden birinde yol kıyısında yaşlı bir dilenci, gelip geçene sadaka için avucunu açıyordu. Tipi tüm hızıyla esiyor, yoldaki hiç kimse yüzünü, havada uçuşan kar tanelerinden saklayamıyordu.
Paltosunun kaldırdığı kürklü yakası ve şapkası arasında başını korumak isteyen bir genç, hızla evine doğru giderken, yaşlı kadını gördü. İçinden sadaka vermek geçti. Ama hava o denli soğuktu ki, eldivenlerini çıkarıp kadına para uzatmaya üşendi. Ama ona çok da acıdı. Bu dondurucu soğukta birkaç kuruşa gereksinimi olup, yol üzerinde dilenmek zorunda kalmanın ne denli kötü bir şey olduğunu düşündü.
“Zavallı sevgili yaşlı” diye seslendi kadıncağıza. “Senin işin çok zor. Kolay gelsin sana.”
Yaşlı kadına bu iki candan söz bile yetti. Delikanlının içten sözleri içini ısıttı. Sadaka almamasına karşın yine de, genç adama teşekkür etti.
Biraz sonra, yol üzerinden geçen atlı arabada oturan zengin bir adam da yaşlı kadını fark etti. Uşağına işaret edip, arabayı durdurttu. Zavallı dilenciye armağan vermek istedi. Cebinden para kesesini çıkarıp pencereyi açtı. Ama dışarıdaki fırtına sıcak arabaya öylesine hızla hücum etti ki, zengin adam kesesinden çıkardığı parayı hızla dilenciye doğru fırlattı, ancak attığı paranın bir peni değil, bir altın olduğunu son anda fark edebildi. Ama olan olmuştu...
Zengin adam, evine döndüğünde, hala dilenciye fırlattığı altını düşünüyordu.
Dikkatsizliği yüzünden o kadar büyük bir para verdiğini düşünüp, kendi kendine kızıyordu. Oysa, bir altın onun için üzerinde düşünülmeye değmeyecek denli küçük bir miktardı.
Aynı gece, fakir delikanlı da, kadını düşünüp durdu. Sıradan bir akşam sofrasını kurarken bile, kadının yoksul görüntüsü hep gözünün önündeydi.
Sonunda dışarı fırlayıp yaşlı kadının durduğu sokağa doğru koştu. Kadın hala oradaydı ve yarı donmuş elleriyle karlar arasında zenginin fırlattığı altını arıyordu.
Genç adam kadını evine getirdi. Birlikte sofraya oturup, yemek yediler.
O gece, Dünya İyilikler Defteri’ne zenginin fırlattığı bir altın yazılmadı bile. Ama ilk sıraya, iyi kalpli gencin iyiliği kaydedildi.
Alıntı

ALİ KIRAN BAŞ KESEN


Külhanbeyi ağzında "Ali kıran baş kesen" diye bir deyim vardır. Bıçkın ve acımasız serseriler hakkında kullanılır. Bu deyim aslında "Dal kıran baş keser" atasözünden galattır.
Atalarımızın, insanları ağaç ve bitki sevgisine teşvik için dal kıranın baş kesmiş kadar suçlu olduğunu belirtmeleri, eskiden beri Türk-İslâm töresinde ağaç ve bitki hukukunun derinliğini gösterir. Fatih'e atfedilen "Ormanlarımdan bir dal kesenin başını keserim." sözü de bu anlayışın tezahürüdür. Ne ki, bizler "Dal kıran baş keser." sözünü "Ali kıran baş kesen" yapıp Anadolu'yu ağaçsız, bitkisiz bırakmışız. Doğu ve Güneydoğu'da bir tek yaprak olmaksızın uzayıp giden bozkırlar, bir millî ayıp değil de nedir? Devleti bir kalem geçelim, peki, bölge insanının ağaç sevgisi bu kadar mı azalmıştır?!.. Eğer öyle ise elbette "Dalı kıran başı keser." sözü "Ali kıran baş kesen"e dönüşmekte gecikmeyecektir. Çare, belki de bu sözü “Dal kıranın başı kesilir" şekline dönüştürmekten geçiyor. Ağaç dikmek geleneğini yitireli çok olmuş; bari ağaç katlinin önüne geçilebilse!..
İskenden Pala - İki Dirhem Bir Çekirdek

SÜTÇÜ TAY


Bir varmış, bir yokmuş.
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde,
Çıta gibi hızlı, gelin gibi nazlı,
Asil kanlı, güzel bir tay varmış. Yarış atlarının yetiştirildiği bir çiftlikte doğmuş, orada büyümüş. Tayın anne ve babası gençliklerinde her yarışmanın birincisiymiş. Onlar artık yaşlandıkları için gözler güzel tayın üzerine çevrilmiş. Çiftlikte ona özenle bakıyorlar, önüne çeşit çeşit yiyecekler koyuyorlarmış.
Küçük tay, zamanla bu ilgiden dolayı şımarmış, kimseyi beğenmez olmuş. Diğer taylar ona "Kibirli Tay" ismini vermişler. Kibirli Tay;
- Buranın prensesi benim, hem güzelim, hem de soyluyum. İleride yarış atı olunca hiç biriniz bana yetişemeyecek-siniz, dermiş arkadaşlarına.
Bir küçük tay daha varmış çiftlikte. Bu tayın anne ve babası yarış atı değilmiş. Bir süt arabasını çekiyorlarmış. Bakıcısı bu küçük tayı yolda görmüş ve satın almış.
Kibirli Tay, sürekli;
— Senden yarış atı filân olmaz. Burada oyalanacağına git de süt arabalarını çek, diyormuş.
Günler günleri, aylar ayları kovalamış; taylar büyümüşler, at olmuşlar ve satışa çıkmışlar. En yüksek fiyata Kibirli Tay, en ucuza da Sütçü Tay satılmış tabiî.
Kibirli Tay, ona çok para veren sahibini utandırmamış ve girdiği ilk iki yarışmada birinci seçilmiş. Fakat Sütçü Tay de ondan çok geride değilmiş. O da her zaman üçüncü veya dördüncü oluyormuş. Ne var ki Kibirli Tay, girdiği bir yarışmada hızla yere düşmüş ve sakatlanmış. Sahibi de onu artık koşamaz diye bir çöp toplayıcıya satmış. Ayağı biraz iyileşince yeni sahibi onu bir çöp toplama arabasına bağlamış. Mahalle mahalle dolaşıp çöplere atılan işe yarar şeyleri topluyormuş artık bizim kibirli.
Kibirli Tay, düştüğü bu duruma çok üzülüyormuş. Geri kalan ömrü çöp arabalarında geçmiş. Alay ettiği Sütçü Tay ise bütün yarışların birincisi, kıymetli bir at olmuş.
Sema Maraşlı - Bana Bir Masal Anlat