Acıya ağıt yakanların dünyasından kopup gelmişim buraya... Güldü mü yaşlar boşanırdı atalarımın gözlerinden... Kavmimdeki çocuklar, beklentilerini ümitsizliklerinin en can alıcı noktasındaki ümide bağlayıp, analarının gözlerindeki hüznü yazarlardı gökyüzüne uçurdukları uçurtmalara... Umutlar uyutulurdu salıncakta... Ninni söyleyerek... İçlenerek.. İç çekerek... Dalgın yürürdü genç kızlar yerle bir olmuş kentin enkaz kırıntıları arasında... Her siren sesi, ürkek yüreklere düsen amansız bir korku, her silah sesi, beklentili gönüllere yuvarlanan bir çığlık olurdu, savaş kadınlarının ürpertili bakışları arasında... Yarısı kopmuş kollarıyla güneşe kucak açan çocuklar gördüm şehrimin barut kokan sokaklarında... Ve çiçekler. Her şeye rağmen, onca kirliliğe, onca zorbalığa rağmen açmayı ve gönüllere sürur vermeyi becerebilen çiçekler gördüm... Dağ adamlarının arasında, üzerine sulama vazifesi düşmüş bir ninenin kıpırdayan dudaklarından düştüm gönüllere... Sert bakışların ardındaki gözyaşlarını ben okuyabilirim yalnızca... Bir bebeğin çığlığında saklandım... Ve bir annenin feryadında...
Hep temkinli adımlar attım mayınla döşenmiş hayatın ortasında... Şehrimin genç kızları, en korkunç ejderhaların bile masum kalacağı heveslere kurban edildiler... Analar ağlamayı bildiler sadece...
Yeri geldiğinde ölmeyi ve dua etmeyi... Çocuklar, oyun alanlarında savaş türküleri söylemeyi öğrendiler... Başlarını iki omuzlarının arasına sıkıştırıp, ekrandaki dramatik filmlerde ağlamayı vicdanlı olduğuna yorumlayan siz Sayınlar! Bayanlar! Efendiler! Hanımlar! Unutmuşum seçkin kelimeler kullanmayı... Bomba dedim... Savaş dedim... Acı dedim... Anne dedim... Ve öldü... Dedim sadece...
Oysa size seslenebilmek için yeterli değildi bütün bunlar... “SAYIN BAYIM... BEN AÇIM DA.” demeliydim... Ve sizler iğrenç bir mahluka bakar gibi, gözlerimdeki acıya bakıp, bir yaka süsü gibi dudağınızın kenarına kondurduğunuz alaycı tebessümünüzle bir kaç kuruş sıkıştırmalıydınız nasırlı ve kirli avucuma... Ve böylece hayırsever bir vatandaş olmanın rahatlığıyla vicdanınızı koltuk altınıza sıkıştırıp bir çanta gibi, gömülmeliydiniz yumuşak koltuklarınıza... Bilemezdim... Aykırı sözler edişimi mazur görün! Ben savaş çocuğuyum ve savaşın haricinde pek fazla kelime öğrenemedim!..
-alıntı-
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder