22 Ekim 2009 Perşembe

BEN BİTTİM İSTANBUL


Ben zaten bittim İstanbul… Usul usul tükenişimin üstüne, buhurdanlarla kol kola girip yürüme n'olur… Suallerin kanatan tırnaklarıyla deşme sükûtumu… Karsız, yârsız ve arsız zamanlarla baş başa bırak beni… Şehr-i şâhâne oluşundan ne fayda gelir artık ömrüme? Kutupları çehresinde gezdirene güneş neylesin? Hayrı ararken bulunanın adı nedir aceb? Tamam İstanbul tamam! Git başımdan artık…
Ben O değilim… O kim ben kim? Ne hekim ne de hakim! Çözemez ki… Varsın kördüğümlerin saltanatı sürsün ruhumun mağlubiyet rahlesinde… Beni ziyaret etmeyiniz kuzum! Şiirlere şahlık verenler mahlesinde…
Garâmîyem a dostlar! Gam postunda oturur artık zaman… Geçse de hoş geçmese de! Firari oluşumu da kınamayın… Makber şairinin sözü sözüm olsun… Ve dahi aşk… Saçını başını yolsun! Meğer gamdan ötesi de varmış… Ah benim lodos vurgunu hayallerim… Meğer her cihetin bir yıkılmaz duvarmış…
Nasıl şerheyleyeyim ben derdimi, îcâd nâ-kâfi,
Dua nâkıs, tazarru bî-eser, feryâd nâ-kâfi!
Melekler, burçlar ger kılsalar imdâd, nâ-kâfi,
Gamım levh-i semâya eylesem inşâd, nâ-kâfi!(*)
Hem garâmî hem harâmî olmanın taşınmaz yükü nasıldır bilir misiniz? Eşkıya siluetiyle gözyaşıma sığan Dersaadet, Derkeder'dir illâ! Arzularıma döşenmiş dinamitlerin berhava oluşunda derbederdir kalem… Bu tuhaf karanlığı ışıtmaya yetmiyor sabır denen meşalem… Sebebistan padişahına gam kaftanı yakışmasın da ne yakışsın… Ve sen ey silinmez çizgilerim… Baktığım aynalarda "Edeb Yâ Hû!" diye çırpınan beyhude nakışsın…
Ben gidiyorum! Bir daha gelmem İstanbul… Hem gelmem hem gülmem… Hislerimi çıkarıp astım rüzgarın hanesine… Mantık ermese de kaderin bahanesine… Ben gidiyorum…
Kalemim öksüz, gönül katarım yüksüzdür artık!
gucer kafa

Hiç yorum yok: