21 Ekim 2011 Cuma

SAYGIYI ARAYAN ŞEHZADE


Bir varmış, bir yokmuş
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde.
Edep kaldırılmış rafa,
Çocuklar büyüklerle bulmuş kafa.
Çocuk çoban olmuş, baba koyun, anne ise kuzu,
Dünya dönmüş tersine, hep başkasında aramışlar kusur.
Hatasını anlayan arif olmalı,
Masallar masal olmalı.
Her masalda bir ibret var, gerçeğe misal olmalı.
Ülkelerden bir ülkede, halkı tarafından çok sevilen bir padişah yaşarmış. Bu padişahın bir de oğlu varmış. İlerde babasının yerine geçecek olan bu şehzade, çok şımarıkmış. Küçükken her istediği yapıldığı için büyümesine rağmen ufak bir çocuk gibi davranıyormuş.
Günler günleri, aylar ayları kovalamış, şehzade artık iyice büyümüş. Fakat şımarık hareketleriyle saraydaki herkes canından bezdiriyormuş.
Bir gün padişah misafirleriyle sohbet ederken şehzade gelmiş, vezire bağırmaya başlamış. Padişah, oğlunun davranışından çok utanmış.
- Oğlum burada ben varım, sen sus, deyince şehzade;
- Sen bana karışamazsın, diye karşılık vermiş.
Padişah;
- Ben neyim burada? diye kızacak olmuş. Şehzade gülmüş.
- Sen mi? Sen hiçbir şeysin, demiş ve uzaklaşmış.
Bu söz padişahın çok zoruna gitmiş. Sanki başından aşağı kaynar sular dökülmüş. "Severek büyüttüğüm evlâdımdan bu sözleri de mi duyacaktım." diyerek kahrolmuş. Günlerce kulağında oğlunun "Sen hiçbir şeysin, sen hiçbir şeysin." sözleri yankılanmış durmuş. Oğlunun ileride padişah olacağını düşündükçe içi sızlıyormuş. Kendi kendine; "Padişah olursa, halkı canından bezdirir." diye üzülüyormuş. Derdini vezire açmış.
-Terbiye küçükken lâzımdı padişahım. Artık çok zor, demiş vezir.
- Hiçbir çaresi yok mu? diye sormuş padişah.
- Hatasını anlamasını sağlayabilirsek belki değişebilir, demiş vezir.
Birlikte ne yapacaklarına karar vermişler.
Ertesi gün padişah, oğlunu yanına çağırmış.
-Oğlum ben artık yaşlandım. Seni padişah yapacağım
Ancak sende bir eksik var. O olmazsa padişah olamazsın.
-Eksik mi? Ne eksik bende?
-Saygı, sende saygı eksik, demiş padişah.
-Saygı mı? O da ne, yenilir mi, içilir mi? diye merakla sormuş şehzade.
-Ne yenir, ne de içilir. Ne olduğunu bulunca anlayacaksın, şimdi git bana saygıyı bul getir, diye emretmiş padişah.
Şehzade atına atlamış, saygıyı aramak için yollara düşmüş. Az gitmiş, uz gitmiş, dağlar, ovalar geçerek dere tepe düz gitmiş. Karşısına bir köy çıkmış. Köyün içine doğru ilerlerken aksayarak yürüyen yaşlı bir adam görmüş. Şehzade;
-Hey! Topal ihtiyar! Saygıyı arıyorum satın alacağım.
Buralarda var mı? diye seslenmiş.
-Bu köyde saygısını satacak insan yok. Saygısız insan vahşî bir hayvan gibidir. Kime, ne zaman zarar vereceği belli olmaz, diyerek şehzadenin yanından uzaklaşmış yaşlı adam.
Şehzade tekrar yollara düşmüş. Günlerce gitmiş. Bir tarlanın yanından geçerken yaşlı bir kadına rastlamış.
-Hey! Kocakarı! Saygıyı arıyorum, satın alacağım, bildiğin bir yer var mı? diye sormuş.
-Satın mı alacaksın? demiş hayretle yaşlı kadın.
-Çok altın vereceğim, demiş şehzade.
Yaşlı kadın;
-Hiç altın için saygı satılır mı? Saygısız insan lüzumsuz yere dikilen direk gibidir, kimseye faydası yoktur, demiş.
Şehzade tekrar düşmüş yollara. Az gitmiş, uz gitmiş, dere tepe düz gitmiş, fakir bir kızla karşılaşmış. Kız, yakışıklı şehzadeyi görünce gözlerini ondan alamamış. Şehzade kaba bir şekilde;
-Hey! Yeleği eskimiş kız! Saygı arıyorum, satın alacağım, bildiğin bir yer var mı? diye bağırmış. Güzel kız;
-Ben saygısını satacak insan tanımıyorum. Kim sana saygısını satacak olursa, bil ki onun saygısı sahtedir. Saygısız insan kokuşmuş soğan gibidir, konuştukça pis kokar. Kim öyle olmak ister diyerek şehzadenin yanından uzaklaşmış.
Şehzade bir ağacın altına oturmuş. Saygıyı bulmaktan da, padişah olmaktan da ümidini kesmiş. Sinirinden hüngür hüngür ağlamaya başlamış. Bir bülbül gelip ağacın dalına konmuş.
-Neden ağlarsın şehzadem? diye sormuş bülbül.
Şehzade ona başından geçenleri anlatmış. Bunun üzerine bülbül şu sözleri söylemiş;
-Baban sana bir ders vermek istemiş. Saygı satın alınacak bir şey değildir. Onun cevheri sende var. Yeter ki açığa çıkarmayı bil.
-Bende mi var? demiş şehzade ümitle.
-Elbette var. Bak, insanlar beni dinlemeyi çok sever; çünkü tatlı dilliyim, demiş bülbül. Sonra da;
Sen de tatlı dilli ol, herkesle güzel konuş. Kimsenin kalbini kırma diye öğütte bulunmuş.
- Hizmetçilerin de mi? diye sormuş şehzade.
- Kim olursa olsun, her insana değer ver. Başkalarına değer verdiğin kadar senin de değerin artar. Bir de sakın kimseyle alay etme! demiş bülbül.
Şehzade;
-Ama ben alay ederken çok eğleniyorum, diye itiraz edecek olmuş.
Bülbül;
—Seninle alay edilmesi hoşuna gider mi? diye şehzadenin sözünü kesmiş.
-Asla hoşlanmam. Kim benimle alay edecek olursa anasından doğduğuna pişman ederim, demiş şehzade öfkeyle.
-O zaman, kendine yapılmasından hoşlanmadığın hareketi sakın başkalarına da yapma. Saygının cevheri bu sözüm de saklı. Sen yeter ki parlatmayı bil, deyip uçmuş gitmiş bülbül.
Şehzade, saraya dönmek için yollara düşmüş. Yol boyunca bülbülün sözünü düşünmüş "Kendine yapılmasından hoşlanmadığın hareketi sakın başkasına yapma." Artık bundan sonra bu sözü düşünerek hareket edeceğim, diye karar vermiş.
Saraya dönen şehzade, herkesi hem çok şaşırtmış, hem de çok sevindirmiş. Bu zarif, herkese saygılı şehzade, padişah olmuş. Onun ülkesinde uzun yıllar huzur, mutluluk hiç eksilmemiş.
Sema Maraşlı - Bana Bir Masal Anlat

Hiç yorum yok: