27 Ekim 2011 Perşembe

Bir demet hamza,yusuf

Son bir kaç aydır hem hassas geçen bir hamilelik hemde fotoğraf makinamızın resim çekemiyor oluşundan dolayı konu ekleme imkanım olmadı....Bu süre içerisinde fotoğraf makinamızın ne çok kullandığımızı ve ne çok konuda ihtiyaç duyduğumuzu daha iyi anlamış oldum.Aşağıdaki resimlerde makinamızın son kullanım zamanlarından :)



Senelik izinde memleketim ceviz diyarı oğuzlarada gittik.akrabalrımzı annemi abimi yeğenlerimi,yengemi görme ve birkilte zaman geçirme fırsatımız oldu,çok şükür.Eğlendik gezdik,gördük.Kaldığımız ilçe ile oğuzlar 2,5 saat gibi bir mesafe, ama çokta sık gidemiyoruz.
Üstteki resimdede hamzamız kimselerden geri kalmayan minik tavşanımız.dayısından mangal yakmanın inceliklerini öğreniyor ve gözlükte takarak karizmasını en üst sevilere çıkaran hamza :)
İzin boyunca şaklabanlıklarla aileye neşe salan yavrum.bazen aksi inatçı,bazen küsen,bazende bir sakinlik büyümüşte küçülmüş eda ve tavırları ile bıdık hamza....

mangalın tüm ince detaylarını öğrensede ekmek arası sucuk mangalın sucuklarını ayıklamayı ekmeği ise yememeyi tercih ediyor küçük bey.Tavuk ve balığada bayılıyor tabiii.hatta geçen hafta pazarda balık reyonu önünden geçerken onun ısrarları ile geri döndük balık aldık.o kadar balık sever inş böylede devam eder.abisi balığı pekte isteyerek yemiyor.


Memleketten izin dönüşü.Obruk barajı kenarında bizim bıdıklar.Havaların sıcaklığın tavan yaptığı günler daha yola çıkalı 15 olmasına rağmen arabada pişen aile fertlerimiz küçük bir mola ile serinlemiştik.

Evettt izin bitti, ramazan bayramı bitti,Kurban bayramına bile az kalmışken ,yusufum okula başladı,son hız yazı ve okuma çalışmalrı ile günlerini geçiriyor.hatta günler ona yetmiyor.ödevlar bitene kadar uykusu geliyor.oynayamıyor,eğlenemiyor.Zorda olsa okulu seviyor vede öğretmenini.Çok şükür okulluda olduk.
hamzamız ise hala çok konuşmayan bir çocuk.her derdini isteğini anlatıyor.kısa kelimeler kısaltmalar yada sesler,mimik ve işaretlerle anlatıyor tabiki.normalmiş olabilirmiş ama konuşmasını istiyor insan yinede.
bu arada bende hamilelikte 32. haftayı bitirdim.biraz iyi biraz zor günler geçiriyorum.her ne olur sa olsun. minicik bir canlıyı büyümesine şahit olmak,bu arada kendinde bir hayli büyümek :) onu hissetmek onun için beslenmeye devam ve dikkat etmek.her anı zor vede çok güzel.çok şükür rabbime.Allah nasip ederse aralık başı veya ortasında minik yavrumuzunda teşrifi ile daha geniş bir aile olacağız.benden yine şimdilik bu kadar...Herkese bolca kocaman sevgilerimi yolluyorum :)

Kaşarlı Yumurta

Merhaba dostlarım.yine uzun aradan sonra arşivlik resim ve konularımızdan birisini paylaşmak istedim.Hele helede şu sabahların çarçabucak oluverdiği eşimin işe oğlumun okula gideceği sabahlarda bizimde kahvaltıda kaşarlı maydanozlu yumurtamız işte hazır :)


Malzemeler:Kişi sayısına göre yumurta,bir miktar maydanoz(doğranmış)Yine bir miktarda kaşar isteğe göre.


Yapılışı:
kaşarımızı rendeleyelim,maydanozlarımzı da izce doğrayalım.Yumurtalarımızı geniş bir kaba kıralım.tuz ekleyip kaşar ve maydanozu ekleyelim.Hepsini iyice çırpalım.Geniş teflon tavamıza yağı koyup kızartalım.yumurtamız kaşar eriyip pişene kadar ocakta tutalım.eğer çok pişmiş seviyorsanız ters çevirip üstünüde pişirin.
Afiyet şifa olsun.

21 Ekim 2011 Cuma

AYET-HADİS-DUA-VECİZE







RESİMLİ YAZILAR ÖĞÜTLER

KULAKLARA KÜPELER...


• Bir sırrı saklarsan o senin kölen olur, birine söylersen o senin efendindir.
• Mükemmeli iste, ama bedelini ödemeye de hazır ol.
• Mutluluğun engellerinden biri yaşamdan çok fazla mutluluk beklemektir.
• Hayatlarında hiç başarı gösteremeyenler, kendilerini başkalarını küçülterek avutur.
• Üç şey geri gelmez: Söylenen söz, geçen zaman, kaçan fırsat.
• İki düşman arasında öyle konuş ki barıştıklarında utanma.
• Hayatının her alanında sorumluluğu üstlen, suçu başkalarına yıkma.
• Cahil olmak kötü şeyler bilmekten bazen daha iyidir.
• Bilmediğini bilmek iyidir, bilmediği halde bildiğini iddia etmek hastalıktır.
• Hiçbir şey iyi yada kötü değildir. Bu senin nasıl düşündüğüne bağlıdır.
• Dikkatini işini daha büyütmeye değil, daha iyi yapmaya ver.
• Bilgi geri alınamayan bir hazinedir.
• Cesaret korkusuzluk değildir. Korkuya gösterilen direnç ve korkunun efendisi olmaktır.
• Zorluklardan kaçtığın anda kendine güvensiz bir dünya yaratırsın.
• Karar vermeniz gerektiğinde verin. Seçim yapmanız gerektiğinde seçin. Eşikte durmak insanı sinirlendirir, çünkü ne kazandırır, ne kaybettirir.
• Çocuklar sizin dünyanızı sizin için tekrar keşfederler.

SAYGIYI ARAYAN ŞEHZADE


Bir varmış, bir yokmuş
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde.
Edep kaldırılmış rafa,
Çocuklar büyüklerle bulmuş kafa.
Çocuk çoban olmuş, baba koyun, anne ise kuzu,
Dünya dönmüş tersine, hep başkasında aramışlar kusur.
Hatasını anlayan arif olmalı,
Masallar masal olmalı.
Her masalda bir ibret var, gerçeğe misal olmalı.
Ülkelerden bir ülkede, halkı tarafından çok sevilen bir padişah yaşarmış. Bu padişahın bir de oğlu varmış. İlerde babasının yerine geçecek olan bu şehzade, çok şımarıkmış. Küçükken her istediği yapıldığı için büyümesine rağmen ufak bir çocuk gibi davranıyormuş.
Günler günleri, aylar ayları kovalamış, şehzade artık iyice büyümüş. Fakat şımarık hareketleriyle saraydaki herkes canından bezdiriyormuş.
Bir gün padişah misafirleriyle sohbet ederken şehzade gelmiş, vezire bağırmaya başlamış. Padişah, oğlunun davranışından çok utanmış.
- Oğlum burada ben varım, sen sus, deyince şehzade;
- Sen bana karışamazsın, diye karşılık vermiş.
Padişah;
- Ben neyim burada? diye kızacak olmuş. Şehzade gülmüş.
- Sen mi? Sen hiçbir şeysin, demiş ve uzaklaşmış.
Bu söz padişahın çok zoruna gitmiş. Sanki başından aşağı kaynar sular dökülmüş. "Severek büyüttüğüm evlâdımdan bu sözleri de mi duyacaktım." diyerek kahrolmuş. Günlerce kulağında oğlunun "Sen hiçbir şeysin, sen hiçbir şeysin." sözleri yankılanmış durmuş. Oğlunun ileride padişah olacağını düşündükçe içi sızlıyormuş. Kendi kendine; "Padişah olursa, halkı canından bezdirir." diye üzülüyormuş. Derdini vezire açmış.
-Terbiye küçükken lâzımdı padişahım. Artık çok zor, demiş vezir.
- Hiçbir çaresi yok mu? diye sormuş padişah.
- Hatasını anlamasını sağlayabilirsek belki değişebilir, demiş vezir.
Birlikte ne yapacaklarına karar vermişler.
Ertesi gün padişah, oğlunu yanına çağırmış.
-Oğlum ben artık yaşlandım. Seni padişah yapacağım
Ancak sende bir eksik var. O olmazsa padişah olamazsın.
-Eksik mi? Ne eksik bende?
-Saygı, sende saygı eksik, demiş padişah.
-Saygı mı? O da ne, yenilir mi, içilir mi? diye merakla sormuş şehzade.
-Ne yenir, ne de içilir. Ne olduğunu bulunca anlayacaksın, şimdi git bana saygıyı bul getir, diye emretmiş padişah.
Şehzade atına atlamış, saygıyı aramak için yollara düşmüş. Az gitmiş, uz gitmiş, dağlar, ovalar geçerek dere tepe düz gitmiş. Karşısına bir köy çıkmış. Köyün içine doğru ilerlerken aksayarak yürüyen yaşlı bir adam görmüş. Şehzade;
-Hey! Topal ihtiyar! Saygıyı arıyorum satın alacağım.
Buralarda var mı? diye seslenmiş.
-Bu köyde saygısını satacak insan yok. Saygısız insan vahşî bir hayvan gibidir. Kime, ne zaman zarar vereceği belli olmaz, diyerek şehzadenin yanından uzaklaşmış yaşlı adam.
Şehzade tekrar yollara düşmüş. Günlerce gitmiş. Bir tarlanın yanından geçerken yaşlı bir kadına rastlamış.
-Hey! Kocakarı! Saygıyı arıyorum, satın alacağım, bildiğin bir yer var mı? diye sormuş.
-Satın mı alacaksın? demiş hayretle yaşlı kadın.
-Çok altın vereceğim, demiş şehzade.
Yaşlı kadın;
-Hiç altın için saygı satılır mı? Saygısız insan lüzumsuz yere dikilen direk gibidir, kimseye faydası yoktur, demiş.
Şehzade tekrar düşmüş yollara. Az gitmiş, uz gitmiş, dere tepe düz gitmiş, fakir bir kızla karşılaşmış. Kız, yakışıklı şehzadeyi görünce gözlerini ondan alamamış. Şehzade kaba bir şekilde;
-Hey! Yeleği eskimiş kız! Saygı arıyorum, satın alacağım, bildiğin bir yer var mı? diye bağırmış. Güzel kız;
-Ben saygısını satacak insan tanımıyorum. Kim sana saygısını satacak olursa, bil ki onun saygısı sahtedir. Saygısız insan kokuşmuş soğan gibidir, konuştukça pis kokar. Kim öyle olmak ister diyerek şehzadenin yanından uzaklaşmış.
Şehzade bir ağacın altına oturmuş. Saygıyı bulmaktan da, padişah olmaktan da ümidini kesmiş. Sinirinden hüngür hüngür ağlamaya başlamış. Bir bülbül gelip ağacın dalına konmuş.
-Neden ağlarsın şehzadem? diye sormuş bülbül.
Şehzade ona başından geçenleri anlatmış. Bunun üzerine bülbül şu sözleri söylemiş;
-Baban sana bir ders vermek istemiş. Saygı satın alınacak bir şey değildir. Onun cevheri sende var. Yeter ki açığa çıkarmayı bil.
-Bende mi var? demiş şehzade ümitle.
-Elbette var. Bak, insanlar beni dinlemeyi çok sever; çünkü tatlı dilliyim, demiş bülbül. Sonra da;
Sen de tatlı dilli ol, herkesle güzel konuş. Kimsenin kalbini kırma diye öğütte bulunmuş.
- Hizmetçilerin de mi? diye sormuş şehzade.
- Kim olursa olsun, her insana değer ver. Başkalarına değer verdiğin kadar senin de değerin artar. Bir de sakın kimseyle alay etme! demiş bülbül.
Şehzade;
-Ama ben alay ederken çok eğleniyorum, diye itiraz edecek olmuş.
Bülbül;
—Seninle alay edilmesi hoşuna gider mi? diye şehzadenin sözünü kesmiş.
-Asla hoşlanmam. Kim benimle alay edecek olursa anasından doğduğuna pişman ederim, demiş şehzade öfkeyle.
-O zaman, kendine yapılmasından hoşlanmadığın hareketi sakın başkalarına da yapma. Saygının cevheri bu sözüm de saklı. Sen yeter ki parlatmayı bil, deyip uçmuş gitmiş bülbül.
Şehzade, saraya dönmek için yollara düşmüş. Yol boyunca bülbülün sözünü düşünmüş "Kendine yapılmasından hoşlanmadığın hareketi sakın başkasına yapma." Artık bundan sonra bu sözü düşünerek hareket edeceğim, diye karar vermiş.
Saraya dönen şehzade, herkesi hem çok şaşırtmış, hem de çok sevindirmiş. Bu zarif, herkese saygılı şehzade, padişah olmuş. Onun ülkesinde uzun yıllar huzur, mutluluk hiç eksilmemiş.
Sema Maraşlı - Bana Bir Masal Anlat

BAM TELİNE BASMAK


Bam (bem) kelime olarak evin üstü, çatı demektir. Türkçe'de dam olarak kullanılır. Bir musiki terimi olarak kullanılan bam telinin orijinal telâffuzu "bem teli"dir. Bem, aslında kanun, tambur gibi sazlara takılan tel demektir. Bem (veya bam), sakalın dudağa en yakın olan kalın teline de denir. Telli sazların en üstünde bulunduğu ve kalın ses verdiği için bu tele musikide "bam teli" denilmiştir. Bunun karşıtı zir (alt) olup o da en ince teli karşılar (zir ü bem = alt ve üst, ince ve kalın teller).
Eskiler, en yüksek perdeden nağme çıkaran bam telinin sesini, bağıran, öfke ile sesini yükselten kişilerin köpürmelerine benzetmişler ve bunun adını "(Birinin) bam teline basmak (veya dokunmak)" diye koymuşlar. Eğer birisini aşırı derecede kızdıracak bir sözü kasten söylüyorsanız, karşınızdakinin bam teline bastığınızdan hiç şüpheniz olmasın. Çünkü o da bam telinden ses verecek, hışım ile kubbeleri çınlatacaktır.
İskender Pala