14 Mayıs 2010 Cuma

Günlük Hayatlarıyla O Diyarın Sakinleri


O DİYARIN SAKİNLERİ camileri cennet bahçeleri yerine kor, o bahçenin çiçeklerini demet yapar ve manen gönülleri doldururlardı. Hatta onlardan biri; "Rabbim beni cami ile cennet arasına girmede muhayyer bıraksa, ben camiyi tercih ederdim. Çünkü cennette zevk ve safa, camide ise ibadet vardır" demişti. Onların camideki manevi gıdaların, manevi yemeklerin başında şu tesbih vardı "Sübhanallahi velhamdülillahi ve la ilahe illallahü vallahü ekber Vela havle vela kuvvete illa billah."
O DIYARIN SAKİNLERİ "Keşke", "eğer" gibi kelimeleri pek hoş karşılamazlar, bu ıstılahları kaza ve kadere ait hususlarda ağzına bile almazlardı. Yani: "Eğer şöyle gidilseydi, böyle olmazdı." "Eğer zamanında gelseydi başına bu iş gelmezdi." gibi Hatta "Falan kimse olmasaydı, falan adam beni öldürecekti" diyen bir kimseyi Allah'a şirk koşmuş biri olarak görürlerdi.
O DİYARIN SAKİNLERİ meziyetlerini, kabiliyetlerini dünyada iken İslâm için, müslüman din kardeşleri için kulları ırlardı. Sağlıklarında birbirlerinin kadr-u kıymetini bilirlerdi. Günümüz dünyasında olduğu gibi, öldükten sonra tabirlerini takdir etmezler; daha sağlıklarında bu hali yaşarlardı.
"Rüyamda bana bir bardak süt verildi içtim, içtim. Kristalleşmiş şeklinin parmaklarımın ucundan adeta aktığını gördüm. Arta kalanını Ömer'e verdim"
"Ne ile yorumladınız ey Allah'ın Resûlü" diyenlere;
- "İlim ile yordum (Allah Ömer'e bu kadar ilim vermiş) buyurdu: (Buhari)
"Yine rüyamda insanlar bana bölük bölüm arz olundu. Üstlerinde gömlekler vardı. Bir kısmı göbeğine kadar, bir kısmı boğazına kadar kapanmıştı. Ömer'i gördüğümde hepsinden daha aşkın ve taşkındı. Ne ile yorumladınız, ya Resûlullah?"
- "Din ile (imar ile)" buyurdu. (Buhari)
Bütün bu sözler, değerlendirmeler bir cemaatin önünde, huzurunda yapılıyordu. Peygamberimizin vefatından sonra da, bu üstün meziyet sahipleri ümmetin başına baş oluyordu:
Bize gelince;
Bizim halimiz acaba yavrusunu yiyen kediye mi benziyor? Bu arada küçük bir hatıramı anlatmak istiyorum. 1987 senesinde Afganistan'dan Gulbettin Hikmetyar'ın hususi temsilcisi Türkiye'ye gelmişti. Küçük bir topluluk içinde kısa bir sohbet yaptı. Ve sonra şöyle dedi:
- "Türkiye'ye gelip gitmelerimde dikkatimi bir şey çekiyor. Burada müslümanlar birbirlerinin kadrini bilmiyorlar. Çok ucuz değerlendiriliyor. Afganistan'da Hikmetyar bir mühendisti. Kıyama kalkınca müslümanlar etrafına toplandı, sözünü dinledi, emir ve talimatlara uydu. Ve bugün dünyanın tanıdığı bir lider oldu. Türkiye'de Hikmetyar'dan ilim bakımından nice kıymetli insanlarımız var, fakat kıymet bilinmediği gibi, hep harcanıyor. Cemaatler, birbirlerinin liderlerinin aleyhin de, hatta küfür dahi ediyorlar."
Bu hatıramızın yorumunu sizlere bırakıyorum. Peygamberimiz (sav): "Sultanlara söğmeyiniz. Eğer mutlaka onlar hakkında bir şey söylemeniz gerekirse "Allahım, bize reva gördüklerini sen de onlara reva gör deyiniz" buyurur. Müslüman liderleri şöyle bırakalım, müslümanlar küfrün liderlerine dahi söğmezler, onların hayatlarını inkar ederler, sistemlerini reddederler. Fakat söğmezler. Bugün müslümanlar için "dinsel terör" iftirasını yapan zavallılara biz söğmeyiz. Peki ne yaparız, ne deriz?
"Ya Rabb! Harflerimize, kıyafetlerimize, metre ve kilomuza, hukukumuza, siyasetimize, iktisadımıza, eğitimimize, tesettürümüze zulmen ve haksız olarak müdahele edenleri sana ısınarlıyoruz. Sen de onların düzenlerini., yaşayış ve hayatlarını başlarına geçir!"
Biz Türkiyeli müslümanlar, elemanlarımızı, güzel insanlarımızı, alimlerimizi hep öldükten sonra hayırla yadederiz.
- Devrimlerin yapıldığı; binlerce müslümanın darağacına çekildiği bir dönemde yiğit müslüman alim Süleyman Hilmi Tunahan Hazretleri yanlış ve noksan olarak tanıtılmıştır. Son yıllarda müslüman basın bu büyük alime vefat yıldönümlerinde hak ettiği değeri vermeye çalışmaktadır.
- Bediüzzaman Hazretleri için aynı şeyi söyleyebiliriz. Allah gecinden versin, bir gün Sadrettin Yüksel Hocamız, Fethullah Gülen hocamız, Ekrem Doğanay hocamız, Ali Bulaç, A. Dilipak, Hüsnü Aktaş; Mahmut Efendi, A. Rıza Demircan, Mahmut Toptaş ve daha isimlerini saymakla bitiremiyeceğimiz tevhid erleri hayata gözlerini yumsalar, şuna ,eminim ki, günlerce haftalarca üzüntülerimiz devam edecek, müslüman. medya ilk sahifelerinde cömert davranacaktır. Madem ölümlerinde öyle yapıyoruz, hayatlarında niçin kıymetlerini bilmiyoruz? Niçin gıyablarında hayırla konuşmuyor, hataları varsa yanlarına gidip derdimizi dökmüyoruz? Bu hatadan dönmek mecburiyetindeyiz. Hem de karşılıklı konuşup; anlaşarak.
Bu yazımızı Kur'anın Fetih suresinin son ayeti ile bitirmek istiyoruz:
"Muhammed Allah'ın Resûludür. O'nunla beraber olanlar:
- İnkarcılara karşı çok çetin.
- Kendi aralarında çok merhametlidirler.
- Sen onları rüku eder, secdeye kapanır halde görürsün. - Allah'tan bir lütuf ve hoşnutluk ister dururlar.
- Görünüşlerine gelince yüzlerinde secde izleri vardır."
BU ONLARIN TEVRATTAKİ HUSUSİYETLERİDİR. İNCİLDEKİ NİTELİKLERİ İSE ŞÖYLEDİR:
- "Tıpkı bir ekin gibi. Filizini çıkarmış, o filizi kuvvetlendirmiş".
- Filiz kalınlaşmış, gövdesi üzerinde dikilmiştir. (Bu hal) ziraatcileri imrendirir.
- "Allah böyle yapar ki, onlarla inkar edenleri öfkelendirsin. Allah onlardan iman edip barışa yönelik işler yapanlara bir bağışlama ve büyük bir mükafat vaadetmiştir" (Fetih Suresi: 29)
Müslüman, tıpkı bir ekin gibidir. Ziraatcısı, ekicisi Hz. Peygamber (sav)'dir.
İman ve ahlakıyla kendi ayağı üzerinde duran bir güvene sahiptir. O ekin ki başağında 30-40-50 küsur adet buğday bulunur. Tarlasını eken ektiğini yetiştiren ve tarlasının başına geçerek bu manzarayı seyredip sevinen bir ekici, tarla ve içindeki binlerce ekin ve binlerce başaktaki buğday Ve bir nesil. Îman nesli. Bu nesli milli şef döneminde mahvetmeye başladılar. Tarlaları ve ekinleri yakıp yıkan düşman askerleri gibi bir nesli mahvettiler. Şimdi yeni bir îman-ahlak nesli yine geldi. Bu neslin ekicileri, ziraatçileri, mürebbileri üstazlarımız, alimlerimiz, liderlerimiz ve mürşidlerimizdir. Hak yolda sırat-ı müstakımde, Kur'anın ve Hadisin gölgesinde yaşama mücadelesi veren ekinciler ve ekinler. Verimli ekinlere bakıp kin ve buğzu kabaran tağutlar. ekinlerini korumaya çalışan ziraatcılar.

1 yorum:

BAL TATLISI dedi ki...

yanlış hatırlamıyorsam kuanı kerimde keşke dememek gerektiğini belirten bir ayet okumuştum ve çok şaşırmıştım oysa ne kadar çok kullanıyorduk bu kelimeyi.

maalesef günümüzde alimlere hocalara kıymet veren çok küçük bir azınlakta ama ahlaksızlar çirkefler bu günlerdede örneğini gördüğümüz gibi kahraman ilan ediliyor.
RABBİM cümlemize hidayet nasibetsin