25 Aralık 2009 Cuma

İSLAM'I CÖMERTLİKLE GÜZELLEŞTİRİYORLARDI


Günümüzde ıstıhların yanlış anlaşılması çok mevzunun yanlış veya noksan anlaşılmasına sebep olmaktadır. Zengin, fakir, cimri ve cömert kelimeleri de bunlardan bir tanesidir: Şimdi bakalım o diyarın sakinlerinin cömertlik özelliklerine: Bakalım da o güzel ıstılahlarımızı anlayan bir neslin hayatlarının bir bölümünü öğrenmeye çalışalım.
O DİYARIN SAKİNLERİ, kendilerine ait olduğu mal anlayışında bizlerden çok farklı düşünüyorlardı. Mal hususunda inançları şuydu: Mal, ölmeden evvel âhirete gönderdiğin şeydir. Ve bu mal cidden senindir. Allah yolunda harcamadığın mala gelince, o senin değil, senden sonrakilerin (varislerin) dir. Malını ölmeden önce âhirete göndermeyenler geriye bıraktığı malın hesabını da vereceklerdir. Yani öldükten sonra varislerin eline geçecek olan malların hesabı.
O DIYARIN SAKİNLERİ, veriyordu. Fakire, yoksula, kimsesizlere, Allah yolunda yapıları cihada. Veriyordu. Onlardan biri bir gün Allah yolunda harcanması için tam 700 okka altın vermişti. Bir okkanın miktarını öğrenirsek, 700 okka altının kaç kilogram olduğunu anlarız.
O DİYARIN SAKİNLERİ'nden biri vardı, malmı Allah yolunda harcadığı için zengin olinuştu. Harcadıkça da zenginliği artıyordu. İşte harcamalannda küçük bir hesap. Günümüz insanının vicdanlarcna havale ediyoruz:
Yükleriyle birlikte 700 deve, yarıi üzerinde en kıynıetli ticaret eşyası olan 700 tane deve.
4000 dirhem. 40.000 dinar
500 at ve 500 deve
Günümüzün para değerine çevirip düşünelim.
O DİYARIN SAKİNLERİ yeni nazil olan bir ayet duymuşlardı. Duydukları ayet şöyle diyordu: "Sevdiğiniz mallardan Allah yolunda harcamadıkça, fazilet ve üstün sevaba erişemezsiniz" (Al-i İmran Suresi: 92)
Bu ayet kimin kulağına gitmişse, gereğini yerine getirmek için yarışmaya başlamışlardı. Mescid de olanlar evlerine dağılmış, evlerinde bulunanlar ise, ellerinde bulunup da en çok sevdikleri şeyleri kucaklamış Peygamberimize getiriyorlardı. Onlardan sâdece bir kaç tanesini zikrediyoruz:
Onlardan biri vardı. Medinede ve Mescid-i Nebevinin yanında çok kıymetli bir hurma bahçesi vardı. Bahçeyi olduğu gibi müslüman kardeşlerine verdi. Ve vermenin sevinci ile evine dündü. Sanki kuş gibi sevinçten uçuyordu.
Onlardan bir başkası vardı. Dillere destan olan bir atı vardı. Baktılar ki atını yedeğine almış ve getirmişti. Mevcut olan malların kendisine göre en sevimlisi o at idi. Verdi ve gitti.
Yine onlardan biri vardı. İhtiyardı. Bastonuna dayana dayana mescide gelmişti. Bu mübarek İslâm hanımının elinde sadece bir başörtüsü vardı. Onu getirmişti. "Gençlik döneminde kendi ellerimle işlemiştim. Sandığımın bir köşesinde duruyordu. Onu getirdim" dercesine getirdi, verdi ve gitti.
O DİYARIN SAKİNLERİ'NDEN olan annemiz şöyle bir hadîse anlatıyor.
- "Yüce Resûlümüz hastalanmıştı ve hastalığı ciddi idi. Belki de bu hastalığı onu Rabbine kavuşturacaktı., Baş ucundan ayrılmıyordum: Bir ara kendine geldi ve 7 dinar vererek, "Bunu Ali'ye gönder fakirlere dağıtsın" dedi. Ben hastalığın telaşından unutmuş ve dinarları gönderememiştim. İki üç sefer aynı şeyleri söyledi. Daha sonra kendisi gönderdi.
Akşam yaklaşmış, ortalık kararmaya başlamıştı. Çıranın (Bir nevi gaz lambası) yakıtı bitmek üzereydi. Yakın bir akrabama gönderdim ve:
- "Bize yağ bulsun. Zira Resûlullah ağırlâştı. Bu gece vefat etme ihtimali olduğu için onu beklememiz gerekiyor." dedim.
Bu hadisenin yorumunu, bu diyarın sakinlerine bırakıyoruz: O DİYARIN SAKİNLERİ'nin cömertleri sadece erkekler değildi. Kadınlar da hayırda yarış halindeydi. Sahih bir haberde olay şöyle anlatılır:
- Tebük seferi için hazırlık yapılıyordu. Bu sefere kadınlar altınlarıyla katılmak istiyorlardı. Mescidin bir tarafına çarşaf serilmiş ve kadınlar getirdikleri şeyleri bu çarşafın üstüne atıyorlardı. O kadar eşya getiren kadın vardı ki çarşafın üzeri, bileziklerle, küpe ve gerdanlıklarla dolmuş taşınıştı. Eşyadan maksat getirilen süs eşyası olan altınlardı:
O DIYARIN SAKİNLERİ'nden olan müslüman bir hanım bizlere şu bilgiyi aktarıyor: "Kocam, bir gün akşama kadar yüz bin dirhem sadaka dağıttı. Ancak, elbisesinin bir tarafının yırtık olmasından dolayı mescide dolayısıyla namaza gidemedi."
O DİYARIN SAKİNLERİ'ndendi. Bakara suresinin 245. ayetini yeni duymuştu. O ayet diyordu ki: "Kim Allah'a güzel bir ödünç verirse, Allah da ona kat kat karşılık verir."
Bu ayeti duyan şahıs geldi ve Peygamberimize: "Elini uzat dedi." Peygamberimiz elini uzatınca şöyle dedi.
- "Ben, 600 tane hurma ağacı olan bahçemi Allah'a ödünç verdim" dedi. Sonra oradan ayrıldı ve doğru hurma bahçesine gitti. Bahçe duvarından hanımına sesleniyordu:
- "Çocukları al, bahçeden çık. Ben bahçeyi Allah'a ödünç verdim." Hurma ağacının gölgesi altında oturan hanım ve çocuklarının yanma varmıyor, o bahçe müslümanlara geçti diyerek, hanımına bahçe duvarından sesleniyordu. Hanımından ise hiç bir itiraz gelmiyor sadece soruyordu;
- "Bu bahçeyi Allah'a ödünç verirken beni de sevaba kattın mı?"
O DİYARIN SAKİNLERİ'ndendi. Hem de müslümanların sorumluluğunu üzerine almıştı. Otururken biri geldi ve bir şeyler istedi, derhal istediklerini ikiye katlıyarak verdi. Fakir gittikten sonra ise ağlamaya başladı: Etrafındakiler: -"Niye ağlıyorsun? İstediğini fazlasıyla verdin?" Tarihe mal olacak sözü ilan etti: - "Şimdiye kadar nerdeydim?" (Yani şunu demek istiyordu, bu kardeşimiz ihtiyacını bize getirinceye kadar, biz nerdeydik? Niçin haberimiz olmadı).
O DİYARIN SAKİNLERİ'ndendi. Bir gün evini 60.000 dirheme sattı. Evin satıldığını duyanlar: "Evi ucuza vermişsin. Alan seni aldatmış" dediler: O ise: - "Ben o evi cahiliyye hayatında bir tulum şarap karşılığında almıştım. Hepiniz şahit olun ki ben bu aldığım 60 bin dirhemi tamamen fakirlere, kölelere infak ettim. Şimdi söyleyin bu satışta aldatılmış mıyım?" Rabbimize hamdediyoruz. Bu diyarın sakinlerinin infak hayatına baktıkça O.'na hamdediyoruz. Bir tarafta fakir talebeleri bağrına basan, onların zaruri ihtiyaçlarına el atan, talebe, yurtlarında, pansiyonlarında okumalarına eğitimlerine sebep olan bu diyarın sakinlerine teşekkür ediyoruz.
İran'da cereyan etmiş son büyük depreme karşı, ellerini uzatan Türkiyeli müslümanlara teşekkür ediyoruz. Bosna-Hersek kıyamına bilezikleriyle, gerdanlıklarıyla yardım eden binlerce bacılarımıza teşekkür ediyoruz. On senedir unundan parasına, ayakkabısından, havlusuna varıncaya kadar su gibi akıtılan hayırların sahiplerine teşekkür ediyoruz.
Toprak üzerine atılan bir imza gibi camisini yaptırıp, Kur'an okunan irfan yuvalarına varıncaya kadar, devlet desteğine ihtiyaç duymadan dünyanın istikbalinde söz sahibi olmak aşkıyla veren, cömert ellerin sahiplerine teşekkür-ediyoruz.
İnşallah bir gün gelir o camiler, o mescidler ideal manada, istenilen görevleri yerine getirmeye sebep olur. Camileri asli kimliğinden tecrit edenler baki değil, fanidir. Faniler ise bir gün yok olacaktır. Camileri asli hüviyetinden uzaklaştırmaya sebep olan , alet olan , bizzat bu sinsi oyunların başlarında bulunan herkesin hasını, bizlerden evvel Allah'tır.
Bu diyarın sakinlerine diyecek başka bir şeyimiz yoktur. Sadece bu yazımızdaki mesajımızı okuyarak, hayatlarına girmiş infak amelini karşılaştırmalarını istiyoruz.

Hiç yorum yok: