Gıybet ve İnsan Fizyolojisi
Bir iletişim
tekniği olarak ‘keramet’ ile ‘tayyimekân’ ve ‘tayyizaman’ gibi sıra dışılığı
ifade eden kavramlar üzerinde de düşünmek gerekir. Zamanın durması ve mekânın
ortadan kalmasına bugünün ses ve görüntü tekniği iyi bir örnek değil mi?
Konuştuğunuz anda on
binlerce km uzaktaki bir kimse sizi duyuyor, görüyor ve tepki verebiliyorsa,
manevi âlemde bunun imkânsızlığını düşlemek büyük bir tezat. Fizik kanunlarıyla
izah edemediğimiz ruh ve melek gibi varlıkları ve bunların madde ötesi
iletişimini anlamak dün için kolay olmasa da, bugün için mümkünlüğü ayan beyan
ortada.
Kişilerin birbirleri
hakkında duydukları, olumlu ve olumsuz hissiyatları belirleyen süreçlerin en
önemli sebeplerinden biri de, birbirleri hakkında habersiz söyledikleri ve
düşündükleridir. İyi olması için iyi şeyler, kötü olması içinse kötü şeyler
söylemek yeter.
Bir kişinin gözünün
içine bakmak veya göz göze gelmekten imtina etmek muhatap için mesaj niteliği
taşır. Aynı şekilde bir tebessüm sevgiye, imalı bir söz veya davranış ise
nefrete yol açar. Yani beden dili, kalbin dilidir. Çoğu kez sözden daha
tesirlidir. Çünkü bu hallerde insan çevreye pozitif ya da negatif enerji yayar.
Kişinin mutluluğu, stresi, kötü düşüncelere müptela olması gibi durumlarda
çevresine yaydığı enerji boyutunun değiştiğini de biliyoruz artık. Maalesef
gıybette bu tür negatif enerjiye yol açan kötü hasletlerden biri.
Aslın da gıybet,
‘nasıl bir Müslüman olmalıyız’ sorusundan bağımsız düşünülemez. İnsanlar
arasında oldukça yaygın olan buğz ve haset, bencilliğin en büyük emarelerinden
biri olup, taraflar arasındaki ilişkiyi olumsuz olarak etkiler. Bugün ‘egoizm’
olarak tanımlanan bencillik, tıbbî olmasa da bir hastalık olup, kişilik
bozukluğunun bir göstergesi olarak kabul edilir.
İnsanın ruhu da,
beyni de tıpkı vücudun bütünü gibi temiz ve sahih şeylerle beslenmeyi
gerektirir. Sadece birini beslemek yetmez, hepsinin ihtiyacını karşılamak
‘kâmil insan’ olmak için değil, ‘insan’ olmak için de şart.
Bedenin terbiyesi
gibi ruh ve tüm azalarında terbiye edilmesi şart. Dilin terbiyesi ise yalan,
kötü söz ve gıybet açısından da ayrı bir öneme sahip. Dilini terbiye edemeyen
kimsenin en büyük zararı yine kendinedir. Kötü söz, hangi devirde hangi işi
çözmüş ki şimdi çözsün! Kötü söz, hangi kötü gidişatı değiştirmiş ki şimdi
değiştirsin!
Gıybet; boş,
hazımsız, kibirli ve cimri kimselerin sorunudur. Cimriler, bedenlerindeki
gereksiz hatta zehirli atıkları bile çıkarmak istemedikleri için kendi
kendilerini zehirlerler.
İman etmek, ilk ve
önemli bir adım olmakla beraber yeterli değil. İnsan bedeninin temiz gıdalarla,
ruhun hiçbir şüphe barındırmayan sahih bir imanla, bilincin ise tertemiz bir
bilgi ile beslenmesi gerekir ki arzu edilen bir insan ortaya çıkabilsin.
İnsanı bireyleştirip
bencilleştiren modernizm, insanların maddi ve manevi açıdan doğru şekilde
beslenmesini engellemek için, hiçbir fedakârlıktan kaçınmıyor. İnsanların sahih
bilgiye, şüphe barındırmayan bir inanca ve doğru bilgiye erişmesini engellemek
için her türlü mücadeleyi yürütüyor. Filmler, müzikler, reklamlar, belgeseller,
romanlar, moda, ilaçlar, aşılar, tarım kimyasalları, katkı maddeleri,
radyasyon, parfümler, deterjanlar gibi sayısız araçla bilinç ve bilinçaltına
saldırıyor. Allah’ın varlığını tartışma hakkınızı tanıyor ama bilimi kutsallaştırıp,
tabiri caizse Tanrılaştırıyor. Bilime yönelik yapılacak bir eleştiri,
dışlanmanıza ve aşağılanmanıza yol açıyor.
Geçmişte tekke ve
dergâhların, benlik duygusunu yenme yönündeki mücadelesinin aksine, NLP olarak
adlandırılan yöntemlerle ‘benlik’ duygusu körükleniyor. Kadına bağımsızlaşma
adıyla telkinde bulunulup, ailenin yapıtaşı olmak yerine, ‘özgür birey’ olma
fikri dikte ediliyor. Zevcesiyle bir ve beraber olmaktan ziyade, aralarına iki
yabancı gibi kalmalarını sağlamak için sözüm ona özgürleştirmeye çabalıyor.
Cemiyet, aile, ebeveyn gibi bütünleştirici yapıların temelini dinamitliyor. Had
algısı ve Allah’ın hadlerinin aşılması için nefisler alabildiğince
şişkinleştiriliyor.
Karı koca arasındaki
ünsiyet; bağımsız hesaplar ve ayrılma ihtimali üzerine kurgulanıyor Çocuk;
Allah vergisi ve takdiri olarak değil, yapma zamanı, doğacağı gün ve yeri dâhi
plan ve anlaşmanın birer parçasına dönüşüyor.
Gıybet
materyalistleşip, doyumsuzlaşan modern insanın hayatını bir parçasına
dönüştürülüyor. Sohbetlerin vazgeçilmesi ve adeta deşarj olma aracına
dönüştürülüyor. Bütün bunlar ve insanlar arasındaki samimi ilişkiyi zayıflatıp,
olumsuz yönde besleyen ve mutlaka geri dönülmesi gereken kötü bir gidişat.
Allah Azze ve Celle
kulları arasındaki güçlü bağları koparan, kardeşlik ve dayanışma bağlarını yok
eden bu kötü hâli, Hucurat Suresi’nin 12. Ayet-i Celilesi’nde şöyle tasvir
ediyor: “Ey iman edenler! Birbiriniz hakkında gerçekliği kesin olmayan
yargılarda bulunmaktan kaçının. Çünkü gerçekliği kesin olmayan yargıların bir
kısmı günahtır. Birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın; birbirinizi arkadan
çekiştirmeyin! Sizden birisi hiç ölmüş kardeşinin etini yemek ister mi?
İğrendiniz değil mi? Allah’tan korkun, bunları yapmayın. Şayet yapmışsanız
tövbe edin de, O sizi affetsin. Zira O, kullarının tövbelerini fazlasıyla kabul
eder, onlara merhametle muamele eder.”
Yalan ve gıybetle
beslenen modern dönem haberciliğine yönelik bir terbiye edici uyarı da, yine
aynı surenin 6. Ayet-i Kerime’sinde şöyle geçiyor: “Ey İman edenler! Günah
işlemeyi alışkanlık haline getirmiş birisi size bir haber getirdiği zaman onu
araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa zarar verirsiniz de, sonra böyle
yaptığınıza çok pişman olursunuz.”
Kadı Beydâvî, ilk
Ayet-i Kerime’nin birinci bölümündeki zikrolunan ve günah olan zannın, iyi
kimselere yönelik ‘kötü düşünce’ olduğunu belirtir. Gıybetin ne olduğu
sorulduğunda Efendimiz (s.a.v.)’in “Din kardeşini hoşlanmayacağı bir şekilde
anmandır. Eğer o şey kendisinde mevcut ise onun gıybetini yapmış olursun,
değilse iftira etmiş olursun” şeklinde buyurması, her şeyi tevile gerek
bırakmayacak açıklıkta tarif etmekte.
Toplumsal huzuru
dinamitleyen nedenleri saymaya kalksak, belki de en başa, dedikoduculuğu yani
gıybeti yerleştirmeli. Allah’ın bu konuda “ölmüş kardeşinizin etini yeme”
şeklindeki ağır tarifi de bu nedenle olsa gerek.
Bazen aklımızdan,
yanımızda olmayan bir kişi hakkında sıcak duygular geçirdiğimizde veya bu
şekilde rüyalar gördüğümüzde, o kişiden hemen bir haber veya telefon geldiğine
çokça şahit olmuşuzdur. Bu aslında gönüllerin bedenden bağımsız iletişim
halinde olduğunun en açık delili.
Gönlün sevdiği kişiye
ister karşımızda olsun, isterse de çok uzaklarda bulunsun, bedeninde tebessüm
ettiğini, hatta iliklerimize kadar mutluluk duyduğumuzu çok iyi biliriz. Bu
nedenledir ki, bir hasta çok sevdiği bir kişinin ziyaretinden duyduğu
memnuniyet sayesinde çok kısa bir sürede iyileşebilir. Çekilen EGK’lar, ölüme
yakın bir kişinin yanında sevdiği bir kişinin bulunmasıyla büyük bir teselli bulduğu
ve rahatladığı yönündedir.
Bazen kibir, bazen
kendini beğenme, bazen kıskançlık, bazen iki yüzlülük, bazen de kişinin
hatalarını yüzüne söyleyememe hali gibi nedenlerle tezahür eden gıybet, tarihte
kavimlerin geleceğini ve tarihin akışını bile değiştirmiştir.
Unutulmamalıdır ki
hazların yaşandığı ortam cehennemdir. İki insanın yanlarında olmayan diğer bir
insan hakkında yapmaya başladıkları dedikodu yani gıybet de bir nevi tatmin
olma biçimi olup hazcılıktır. Üstelik bu hazcılık, Ayet-i Kerime’ye göre ‘ölü
eti yemek’ gibi yamyamlık emareleri de içerir. Bu davranışın sahipleri
bedenlerini olmasa da ruhlarını kendi türüne ait maddelerle beslemiş oluyorlar.
Kaynak: Kemal Özer http://kemalozer.com/giybet-ve-insan-fizyolojisi-389h.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder