İbadetler kısımlara ayrılır. Parayla yapılan ibadetler; zekât, sadaka, hac gibi. İlimle yapılan ibadetler; hocaların, alimlerin yaptığı işler gibi. Bir de bedenle yapılan ibadetler vardır; oruç ve savaş gibi.
Ramazan ayında tuttuğumuz oruç, adeta canımızla, hayatımızla yaptığımız bir ibadettir. Su varken susuz kalacağız, mutfak varken aç kalacağız. Bu susuzluk ve açlık bazen gözümüzü karartacak, başımızı döndürecek, fakat oruca devam edeceğiz.
İşte tam bu sırada bir kuş, caminin bahçesindeki çeşmeden su içiyor; diyorum ki, "çok şükür, kuş olmadığım için oruç tutuyorum". Bir turist lokantaya girmiş yemek yiyor; diyorum ki, "çok şükür, Müslüman olduğum için oruç tutuyorum".
Bana göre oruç, en zor ibadettir. Çünkü Ramazan'da organlarımızın bütünü oruç tutacak. Bediüzzaman, Risale-i Nur'da diyor ki: "Orucun ekmeli (mükemmeli), mide gibi bütün duyguları, gözü, kulağı, kalbi, hayali, fikri gibi cihazat-ı insaniyeye dahi bir nevi oruç tutturmaktır." Yani Ramazan'da hayallerimize, fikirlerimize bile oruç tutturacağız.
İnsandan organları, nefsi çıkarırsanız, geriye melek hayatı kalır. Yani oruç tutan insan melekleşiyor demektir.
Bir Ramazan'da trafik kazası oldu. Sürücüler arabadan indi, kavga etmek istediler. Onlardan birisi dedi ki, "ben oruçluyum". Öbürü dedi ki, "ben de oruçluyum". Her ikisi de sıkılan yumruklarını açtılar, ellerini uzattılar, musafaha yaptılar, 'geçmiş olsun' diyerek arabalarına döndüler. Bu, melek hayatıdır. Çünkü melekler kavga etmez.
Oruç, insanı maddî hayattan manevî hayata doğru çeker. Ruh, bedene hakim olur. Oruç, nefsi mutlaka ya zayıflatır yahut öldürür.
Hadis-i şerifte mealen buyuruluyor ki, "ölmeden evvel ölünüz". Yani günahlı hayatta ölün, sevaplı hayatta dirilin. İşte Ramazan budur.
Ramazan geliyorsa, hemen bir ilmihal almalı, oruç bahsini okumalı. Bazı insanlar öyle manasız sorular soruyor ki, hayret ediyorum. Kardeşim bunlar kitapta yazılı. İbadetler bizi kitaplara döndürmeli.
Bana göre İzmir'de üzüm, Adana'da pamuk, Ramazan'da sevap yetişir!
Almanya'da Müslümanlara konferans verirken dedim ki, "Hans'a itaat ettiğiniz kadar Allah'a itaat etseniz evliya olursunuz." Adamlar hüngür hüngür ağladı. Evet, dediler, biz Alman müdürlere öyle itaat ediyoruz ki, Allah'a o kadar itaat ettiğimizi iddia edemeyiz.
Felsefede bir şey vardır; meyvenin tadı anlatılamaz. Yersen anlarsın. Aynı şekilde Ramazan'ı anlatmak da mümkün değil. Ramazan'ı yaşayan tadını anlar.
Yıllar önce rahmetli Mehmet Zahid Kotku hazretleriyle İskenderpaşa'da iftar yapmıştık. İftarda yemek olarak sadece zeytin ve ekmek vardı! Şimdiki iftarlar rayından çıktı. Ziyafet vereceksek fakire verelim, zengin ziyafeti ne yapsın? Hanıma dedim ki, "Hanım, eğer iftar vermek istiyorsan, iki çeşit yemek yap götür öğrencilere ver. Çocuklar yemek buluyor, bulamıyor..." İşte oldu ziyafet.
Beni iftara çağıranlara da diyorum ki; "beni çağırmayın; fakirleri, öğrencileri iftara çağırın. Benim evimde yemek var."
Herkese hayırlı Ramazanlar dilerim.
Hekimoğlu İsmail
http:\\www.mescere.com adresinden alıntıdır.
1 Eylül 2008 Pazartesi
RAMAZANDA SEVAP YETİŞİR
Etiketler:
Yazılarımız
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder