31 Temmuz 2008 Perşembe

YUSUFUM BEN


Küçümen bir çocuktum ben
Gözlerimde taşırdım inancımı
Ve kalbimi yüzüme çizmiştim
Yakub'un nefesini heybeme alıp
Aşk satıyordum aşksız kalmışlara
Hiç canım yanmadı atılırken kuyuya
Ve hiç kasem etmedim kuşlara
Sonrası suya düşen bir suret
Ve ardından kervan yalnızlığı

Yusufum ben bilirsin
Hani gölgesi değen acıya
Kınımdan çıktım artık
Bir mabet suskunluğu bendeki
Saçlarım alev alev tutuşuyor
Ve üşüyorum yanmamışçasına

Üstüme salma güneşlerini Züleyha
Söz verdim ben suya ve ateşe
Satmayacağım bu kutsal aşkı
Ve tenime uzanan kirli ellerin
Kırılacak bir kumaşın yırtığında
Sonrası ise zindan sessizliği
Bir rüya meskeni yani

Yusufum ben bilirsin
Hani kokusu uzaklardan duyulan
Ne gümüş kaftanlı tahtlar
Ne de altın rengi saraylar
Girmedi gönlüme hiçbir sevda
Hasretten kör olan bir çift göz kadar

Bir güzellik uykusuydu yattığım
Uyandım ve vurgun yedim rüzgârdan
Hicran gecelerinin esaretine karışıp
Hicaz türküleri savurdum Kenan illerine
Toprağı delen kurşûni bir yağmur gibi
Kızıl çölleri aşıp soyundum güneşe
Sonrası ise vuslatın en güzeli
Ateşin suda ıslanması yani

Yusufum ben bilirsin
Hani ismini yazdıran aşka
Korkusuzca doğranan parmaklar
Ve acûze bakışlar anlamaz sırrımı
Beni sadece Allah'a sor Züleyha
O verir sana güzelliğin esrârını

Hiç yorum yok: