Filistinde Katil İsrail'in zulmü altında inleyen Kardeşlerimizi unutmamak adına;
Seni de vururlar bir gün ey acı
uçuşup durduğun kanatlarından
sazın sözün türkülerin tükenir
ellerin koynunda kalakalırsın
Şakaklarına kar yağıyor bilesin ey acı
gül açan yüzlerimizde
göğeriyor rengin senin de
Biz seni
tâ eskiden tanırız hani
göğüslerimize tas olur inerdin
avuçlarımızda hıra dağıydın
al atların tan yerine ayarlanmış yelelerinde
Akdeniz rüzgarlarına karışan sendin
Biliyorum
hiçbir tarih yazmayacak ve bir
sır gibi kalacak yakılan kitaplarda
göbek bağı anasından henüz çözülmemiş
bebelerimize mitralyözlerin okyanus ötesinden
ayarlandığını
Seni de yakarlar bir gün ey acı
bir taptuk kul gözlerinden vurursa
parmakların eğri ağaç tutmaz
çığlıkların çağlar asar duymazsın
Ve ben biliyorum
örümceği, mağarayı, güvercini, asâyı
Ve İbrahim’in baltasını
biliyorum
Nereden başladı bu kesik dans
ve bu dansa karşı afyonlanmış hecin yüzlü
insanlar kim?
Kim kimin yanında
kim kimin karşısında
Meclis kürsüsünden konuşan bu adam kim
Üsküdar kız lisesinde okuyan genç kız
çantasında kimin fotoğrafını taşıyor
Kadıköy vapurunda sigara tüttüren delikanlılar
neden gülüyorlar ki
Seni de vururlar bir gün ey acı
Filistin’de sapan taşlı çocuklar
dalın, kolun, fidelerin, budanır
kuru bir kütükle kalakalırsın
Öyle bakmayın balkonlarınızdan
Fırat nehri ayrılık çıbanına tutuldu,
damarlarımızı yırtıyor
tuna nehri, onulmaz Boşnak sızıları
pompalıyor yüreğimize
Pilevne türküleri ağıtlara dönüşürken,
Çeçenya'da yiğitler
inancın emeğin/ve aşk’ın
kılcal damarlarına ulaşıp sustular…
ve ne Bağdat’tan
ne sam'dan
ne Mekke’den
ne Diyarıbekir'den
ne İstanbul’dan
ne Buhara'dan
bunca telefon direğine rağmen kimse kimseyi
duymuyor
Seni de vururlar bir gün ey acı
Halepçe'de soldurulmuş gül gibi
bu sevdaya düşsen, sen de yanarsın
suskun, sıcak, uzun yaz geceleri
ve siz
ey analar,
hani siz, gecelerinizi böler, çocuklarınıza ninniler
söylerdiniz
Hani siz, fatihler doğururdunuz…
Gelin-kızların giysileri kirletildi
çocuklar hep yetim kaldı
'elem yecidke yetimen feava'
ve ben biliyorum
ben biliyorum
İstanbul’un
Bağdat’ın
Diyarıbekir'in
Mekke’nin
Buhara'nın
birbirine nasıl bağlandığını, nasıl çözüldüğünü/sonra
ey insan
ey insanlık
ayağa kalk
kolları ve bacakları budanmış delikanlıları
boyunları gövdelerinden ayrılmış insanları
gözleri uyur gibi kapanmış, kan pıhtıları içindeki bu
çocukları
Gelişmiş laboratuarlarınızda dikkatle inceleyin
ve bir gün
bu dünya
gül bahçesine dönecek
bunu böyle bilin/ ve
unutmayın…
Ferman Karacam
ŞİİRİN SACİT ONAN TARAFINDAN SESLENDİRİLMİŞ KLİBİ:
Sacit Onan - Acı
30 Aralık 2008 Salı
ACI
Etiketler:
Şiirler
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
1 yorum:
çok etkileyici bir şiir
yeniden hatırlattığınız için teşekkürler
Yorum Gönder