27 Nisan 2008 Pazar

AŞK KAPIYI İKİ KERE ÇALARMI?


Aşk kapıyı iki kere çalar mı?
Ben çalmaz diyorum yüreğim ise inatla çalar diyor.
Hâlbuki o yürek kapısı ilk çalındığında ne rüzgârlar, ne tufanlar görmüştür.
Onu unutana kadar ne isyan perdeleri oynamıştır.
Kendine biçilen rolü kendine yedirememiş hırçın bir dalga gibi önüne gelen her neyse yıkıp geçmiştir.
Yürek gözüyle görüp, sevgiyi yaşamak ve sonsuza dek sürsün ister.
Ummak hey hat neye yarar gerçekleşmedikten sonra.
Birgün o çok seviyorum sözcükleri anlamını yitiriverir.
Araya mesafeler, buzdan soğuk ilgisiz sözler giriverir
İşte ayrılık rüzgârı olanca şiddetiyle esmiştir.
Zaman kalpteki yaraya acıya acıya tuz basar.
Zamanla yara kabuk bağlar ama içinde sızısı kalır.
En kötüsü seviyorum aşığım dediğinde aslında yeterince sevmemiş olmak.
Sevgi denenmeye gelmez. Denendi mi bir anlamı kalmaz.
Sevginin şartı olmaz. Seviyorsa insan en küçük hücresine kadar sevmelidir.
Seviyorum diyip bunu dünyaya haykırabilmelidir.
İnsanın içinde ta yüreğinde sevgi oldumu akıntıya karşıda yüzebilmeli
Aşk cesaret ister.
Bazen gözü karalık, bazen çarşaf gibi bir deniz durgunluğundaki sakinlik ister.
Boşadır o çekilen eza cefa, boşadır.
Hayat bir tiyatro sahnesiyse eğer, İyisiyle kötüsüyle canlı performans sergileniyorsa,
Bize düşen rolde aşk var mı aşk?
Ama gerçek bir aşk. Öyle böyle değil,
Hem sevip hem sevildiğini hissettirecek aşk türünden olan.
Bu zamanda medya aşkları varken bende şimdi ne söylüyorum yani.
Geldim, gördüm, gittim dedirtmeyen.
Gömlek değiştirir gibi sevgili değiştirilmeyen
Geldi mi ezasıyla, cefasıyla, sefasıyla kabul edilip baş tacı edilen
Sonu hüsran olmayan, İliklerine kadar insana varlığını hissettiren.
Peki şimdi sorarım size aşk kapıyı kaz kez çalar?

Hiç yorum yok: