11 Nisan 2008 Cuma

SEN HİÇ AŞIK OLDUN MU?

SEN HİÇ AŞIK OLDUN MU
Sana aşkı sorsalar sen nasıl anlatırdın?
Aşkın sözlük anlamı değil, yaşanılır anlatılmaz türünden bir cevap hiç değil. "Mutluluğun resmi" gibi bir şey de değil bu. Sana sorduğum senin birine birinin sana olan aşkı değil. Mem u Zin'in değil. Cembeliye Hekari ile Binewşa Narin'in aşkı değil... Sen hiç bir dağa aşık oldun mu? Ya bir ırmağa? Kerpiç bir eve, evin yıkık duvarının dibinde açan çiçeğe.. Sen hiç çocuk gülüşlerine aşık oldun mu..? Genç ölenlerin resimlerindeki bakışlarına. Sen bir ananın sabrına, kederli yüzündeki gülüşe ve acı dolu bir bakışına aşık oldun mu?
Ben oldum. Hem de bir değil bin canla ...
"Böyle havalarda" da aşık olmadım... Ne kafama sıkıp ne de başımı alıp gidebildim. Karşılık dersen, onu da görmedim... İstemedim de. Baktım ki dinlediğim her şarkı, her türkü, okuduğum her şiir benim aşkımı anlatıyor.. Bir dengenin kıvamında kayboluyorum... Bir bilurvanın iç çekişinde buluyorlar beni. Günlerce bulunamamışım. Ayakkabımın bir teki yok. Tanınmıyor önce cesedim. Yüreğime saplanmış bir gülün dikeni vardı. Ondan tanıyorlar beni. Akbabalar, leş kargaları yemiş etimden. Ama ben onlara değil Anka Kuşu'na aşık olmuştum. Ve ondan öğrenmiştim kendimi küllerimden doğurmasını. Derken, bir bahar sabahı yine Van Gölü'nün kıyılarında açarken gözlerimi yüreğimde yine o Gula Nesrin'in dikeni vardı.
Soğuk bir kış gecesinde, taştan örülmüş bir köy evinde gaz lambası ışığında, dibekte, cenk havası tutturularak öğütülmüş, kısık ateşte pişirilmiş, yedi cezvede süzülen mırra ve Rezib tütünü içilirken anlatılan eski bir destana, Allah misafiri, deyip giriyorum. Yaşı doksanı bulmuş, yüzü kırışıklarla dolmuş, her kırışığında bir anlam gizli olan, ben destana girince Dewréşe Ewdi koyuyor adımı. Şahin kanadı bıyıklarım, omuzlarıma dökülmüş yedi örgülü saçlarım var. Dokuz yüz doksan dokuz kere su verilip, bininci seferde on kartalın kanı verilmiş bir kılıcım.. On yoldaşın ortasında buluyorum kendimi... Önümüzde bin yedi yüz süvari var... Bir de sızı var yüreğimde. Dikenin değil ama, korku hiç değil.. Sızının adını Edulé koyuyor Baki Xıdo...
Sen hiç bir sızıya aşık oldun mu...?
Dağların moruna, gökyüzünün mavisine de aşık oldum. Eriğin yeşiline, üzümün buğusuna, yağmurlarda yunmuş dağ başındaki yalnız bir badem ağacına, ekmeğin kokusuna, közdeki biberin patırtısına,bir koyakta unutulduğu için darılmış bir alıç ağacına bir kuzunun memeye sarılışına, bir dostun gülüşüne, bebeğimin öpüşüne... Yağmurdan sonra toprak kokusuna hewal. Bilirsin, gözlerim çabuk yaşarır. Bir gözün Fırat bir gözün Dijle, derdin sen bana. Bundandır belki ağlayanın gözyaşına... Bundandır belki boşaltılmış bir köy gibi durgun, köyü yakılmış biri gibi vurgun olduğum..
Hep ağlayanları sevdim hewal... Bundandır belki gülemedim. Ağlayan varken gülmek de istemedim. Ağlayanlar mum ben pervane oldum. Dert anlatmayı değil dinlemeyi sevdim. Gidip Bawa Düzgino'nun dergahına yüz sürdüm. Pirim sırtıma vurdu elini,kalp gözümü açtı...Bir dağ değil, dağbaşında bir ağaç, bir nehir değil, nehirde bir çakıltaşı, bir gül değil, gülizarda bir diken oldum. "Ekin idim harman oldum". Yandım yine kül oldum. Karlar yağdı küllerimin üstüne. Berfin oldum.
Kurban oldum... Babil'de zigguratların tepesinde değil, Nemrut'ta tanrılar sunağında değil, İbrahim'in bıçağı altında değil... Ki ben o zaman da kardeşliğe aşık olmuştum, hem de bir değil bin canla hewal... Ki o zaman yaşım yetmiş dörttü. Diyar-ı Bekir'de karanlık bir sokakta, barışa, kardeşliğe güzel günlere kurban oldum. Adım Musa'ydı o zaman.. Ölürken sürme yoktu gözlerimde. Kanımdan çektiler sürmeyi.. Çok zaman sonra yeni doğan bebeklerin gözlerinde, ateş bakışlı gençlerin, inanç bakışlı gençlerin, kardeşliğe, barışa inanmış gençlerin gözlerinde, bir Dijle'de açarken gözlerimi, boşuna kurban olmadığımı da gördüm. Adım Musa'ydı yine.. Bir asa yoktu elimde ama kalemim dimdik ayaktaydı... Ve yine yazdım.. İyi-yi ve Kötü-yü yazdım. İyiler-i ve Kötüler-i...
Sen hiç bunları yazan bir kaleme aşık oldun mu hewal? Ben oldum..
Ciziri'nin Diwan'ında bir ah oldum. Teyran Şéxe Sen'an, dedi bana. Yüzlerce kez tavaf ettim Kabe'yi, yüzlerce kez tövbe ettim Kalelerden ateşlere attılar beni İbrahim gibi. Ateş su olmadı, ben kül oldum yine. Bir tas Dijle'den, bir tas Fırat'tan su serptiler küllerime. Ben aşkın kendisi oldum. Dediler ki bu aşk, dostluğun, kardeşliğin, barışın ve sevginin yoludur... Ve çok uzundur... Dedim ki o zaman.."Durana yürüyene bin selam olsun. "Ve ben o yolda ki her yolcuya aşık oldum. Hem de bir değil bin canla hewal...
Ya SEN ???

Hiç yorum yok: